|
Kategorie |
Englisch |
Türkisch |
|
General |
|
1 |
General |
in one way adv.
|
bir bakıma |
|
In one way, it communitises this policy and creates prospects for further improvements.
Bir bakıma, bu politikayı toplumsallaştırıyor ve daha fazla iyileştirme için umut yaratıyor.
More Sentences
|
2 |
General |
in one sense adv.
|
bir anlamda |
|
In one sense I am almost amused that the resolution welcomes its creation nine years on.
Bir anlamda kararın dokuz yıl sonra ortaya çıkmasını memnuniyetle karşılaması beni neredeyse eğlendiriyor.
More Sentences
|
3 |
General |
in one night adv.
|
bir gecede |
|
In one night, the prophet Zechariah received eight visions from the Lord.
Zekeriya peygamber bir gecede Tanrı'dan sekiz görü aldı.
More Sentences
|
Phrasals |
|
4 |
Phrasals |
poke (one) in (some body part) v.
|
dürtmek |
|
Tom got poked in the eye.
Tom gözünden dürtüldü.
More Sentences
|
5 |
Phrasals |
close in on (one) v.
|
yaklaşmak |
|
The dogs were closing in on the deer.
Köpekler geyiğe yaklaşıyordu.
More Sentences
|
6 |
Phrasals |
engage (one) in (something) v.
|
(bir iş) yapmak |
|
Madam, what you wish to engage in now is a hypothetical discussion.
Hanımefendi, şu anda yapmak istediğiniz şey varsayımsal bir tartışmadır.
More Sentences
|
7 |
Phrasals |
engage (one) in (something) v.
|
(birini bir şeye) bulaştırmak |
|
We will not tolerate anyone who engages in terrorism.
Terörizme bulaşan hiç kimseye tolerans göstermeyeceğiz.
More Sentences
|
8 |
Phrasals |
permit (one) in (something or some place) v.
|
(birinin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
We do not know this with any certainty because no organisations or media are permitted in the area.
Bunu kesin olarak bilmiyoruz çünkü bölgeye hiçbir kuruluşun ya da medyanın girmesine izin verilmiyor.
More Sentences
|
Phrases |
|
9 |
Phrases |
in contact with (one) expr.
|
(biriyle) temas halinde |
|
We will work with them and are of course already in contact with them, as this makes sense.
Onlarla birlikte çalışacağız ve elbette bu mantıklı olduğu için onlarla zaten temas halindeyiz.
More Sentences
|
10 |
Phrases |
in contact with (one) expr.
|
(biriyle) irtibat halinde |
|
I've been in contact with him.
Onunla irtibat halindeyim.
More Sentences
|
Colloquial |
|
11 |
Colloquial |
in one gulp expr.
|
bir dikişte (içmek) |
|
Tom drank all the juice in one gulp.
Tom bütün meyve suyunu bir dikişte içti.
More Sentences
|
12 |
Colloquial |
in one gulp expr.
|
tek yudumda (içmek) |
|
Greta downed the beer in one gulp.
Greta birayı tek yudumda içti.
More Sentences
|
General |
|
13 |
General |
one foot in the grave n.
|
bir ayağı çukurda |
|
14 |
General |
one in number n.
|
bir adet |
|
15 |
General |
one in every week inspection n.
|
haftalık denetim |
|
|
16 |
General |
one skilled in the art of marking and protection of security documents n.
|
güvenlik dokümanlarının işaretlenmesi ve korunması konusunda uzman biri |
|
17 |
General |
hole in one n.
|
nadir başarı |
|
18 |
General |
hole in one n.
|
harika iş |
|
19 |
General |
hole in one n.
|
dikkate değer başarı |
|
20 |
General |
hole-in-one n.
|
nadir başarı |
|
21 |
General |
hole-in-one n.
|
harika iş |
|
22 |
General |
hole-in-one n.
|
dikkate değer başarı |
|
23 |
General |
give one a tickle in one's throat v.
|
gıcıklamak |
|
24 |
General |
give one a tickle in one's throat v.
|
gıcık vermek |
|
25 |
General |
put one´s foot in it v.
|
baltayı taşa vurmak |
|
26 |
General |
be guarded in what one says v.
|
lafına dikkat etmek |
|
27 |
General |
guarded in what one says v.
|
lafına dikkat etmek |
|
28 |
General |
have it in one v.
|
yeteneği olmak |
|
29 |
General |
give as good as one gets (in an argument) v.
|
laf altında kalmamak |
|
30 |
General |
(a single) get (someone) to number one in the chart v.
|
listede bir numaraya taşımak |
|
31 |
General |
(a single) get (someone) to number one in the chart v.
|
bir numaraya çıkarmak |
|
32 |
General |
(a single) get (someone) to number one in the chart v.
|
bir numara yapmak |
|
33 |
General |
see someone in one´s dream v.
|
rüyasında birisini görmek |
|
34 |
General |
see someone in one´s dream v.
|
rüyasında birini görmek |
|
35 |
General |
end up being the one in the wrong v.
|
haksız duruma düşmek |
|
|
36 |
General |
blind in one eye adj.
|
bir gözü kör |
|
37 |
General |
deaf in one ear adj.
|
tek kulağı sağır |
|
38 |
General |
triannual (three times in one year) adj.
|
senede üç kez |
|
39 |
General |
triannual (three times in one year) adj.
|
senede üç defa |
|
40 |
General |
triannual (three times in one year) adj.
|
yılda üç kez |
|
41 |
General |
triannual (three times in one year) adj.
|
yılda üç defa |
|
42 |
General |
triannual (three times in one year) adj.
|
yılda üç sefer |
|
43 |
General |
triannual (three times in one year) adj.
|
senede üç sefer |
|
44 |
General |
all in one package adj.
|
hepsi tek pakette |
|
45 |
General |
colourblind in one eye adj.
|
sadece tek gözü renk körü |
|
46 |
General |
in one go adv.
|
bir kerede |
|
47 |
General |
in one way or another adv.
|
bir türlü |
|
48 |
General |
in one move adv.
|
bir hamlede |
|
49 |
General |
in one respect adv.
|
bir bakıma |
|
50 |
General |
in one sense adv.
|
bir taraftan |
|
51 |
General |
in one sense adv.
|
bir manada |
|
52 |
General |
in one go adv.
|
bir seferde |
|
53 |
General |
all in one breath adv.
|
bir solukta |
|
54 |
General |
all in one breath adv.
|
hepsini bir anda |
|
55 |
General |
all in one breath adv.
|
bir nefeste |
|
56 |
General |
in one piece adv.
|
tek parça |
|
57 |
General |
three times in one year adv.
|
yılda üç kez |
|
58 |
General |
three times in one year adv.
|
senede üç kez |
|
59 |
General |
three times in one year adv.
|
yılda üç sefer |
|
60 |
General |
three times in one year adv.
|
senede üç sefer |
|
61 |
General |
three times in one year adv.
|
senede üç defa |
|
62 |
General |
three times in one year adv.
|
yılda üç defa |
|
63 |
General |
two in one adv.
|
ikisi bir arada |
|
64 |
General |
in one hand adv.
|
(kumar) tek elde |
|
65 |
General |
in one way or another adv.
|
o ya da bu şekilde |
|
66 |
General |
in one ear adv.
|
tek kulaktan |
|
67 |
General |
in one case adv.
|
bir keresinde |
|
68 |
General |
one in every three patients pron.
|
her üç hastadan biri |
|
Phrasals |
|
69 |
Phrasals |
poke (one) in (some body part) v.
|
(bir yerini) çıkarmak |
|
70 |
Phrasals |
poke (one) in (some body part) v.
|
(birisini bir yerine) bir şey sokmak/bir şey batırmak |
|
71 |
Phrasals |
close in on (one) v.
|
etrafını sarmak |
|
72 |
Phrasals |
close in on (one) v.
|
çember içine almak |
|
73 |
Phrasals |
close in on (one) v.
|
çevresini sarmak |
|
74 |
Phrasals |
close in on (one) v.
|
(duygular, düşünceler) üstüne çökmek |
|
75 |
Phrasals |
close in on (one) v.
|
(duygular, düşünceler) çepeçevre sarmak |
|
|
76 |
Phrasals |
close in on (one) v.
|
eli kulağında olmak |
|
77 |
Phrasals |
confirm (one) in (something) v.
|
birisinin dinine bağlılığını kuvvetlendirecek bir dinsel ayin düzenlemek |
|
78 |
Phrasals |
confirm (one) in (something) v.
|
birisi için dini tören yapmak |
|
79 |
Phrasals |
deal (one) in v.
|
(birini) bir işe, projeye katmak |
|
80 |
Phrasals |
school (one) (in something) v.
|
(birine bir şeyde) üstünlük sağlamak |
|
81 |
Phrasals |
school (one) (in something) v.
|
(birine bir şeyde) baskın çıkmak |
|
82 |
Phrasals |
school (one) (in something) v.
|
(bir şeyde birinin) hakkından gelmek |
|
83 |
Phrasals |
school (one) (in something) v.
|
(bir şeyde birini) yenmek/alt etmek |
|
84 |
Phrasals |
sustain (one) in (something) v.
|
(birini bir durumda/vaziyette) ayakta tutmaya çalışmak |
|
85 |
Phrasals |
sustain (one) in (something) v.
|
(birini bir şeyde) desteklemek |
|
86 |
Phrasals |
sustain (one) in (something) v.
|
(birinin bir durumda) ayakta kalmasına yardım etmek |
|
87 |
Phrasals |
sustain (one) in (something) v.
|
(birinin bir durumda) devam etmesine yardım etmek |
|
88 |
Phrasals |
sustain (one) in (something) v.
|
(birini bir dönemde) ekonomik olarak beslemek |
|
89 |
Phrasals |
sustain (one) in (something) v.
|
(birini bir dönemde) ekonomik olarak desteklemek |
|
90 |
Phrasals |
sustain (one) in (something) v.
|
(birini bir dönemde) ekonomik olarak ayakta tutmak |
|
91 |
Phrasals |
sustain (one) in (something) v.
|
(birinin bir dönemde) ekonomik devamlılığını sağlamak |
|
92 |
Phrasals |
sustain (one) in (something) v.
|
(birine bir şeyde) ekonomik destek vermek |
|
93 |
Phrasals |
lead (one) in v.
|
(birini) içeri almak |
|
94 |
Phrasals |
lead (one) in v.
|
(birini) içeri yönlendirmek |
|
95 |
Phrasals |
mix (one) up in (something) v.
|
(birini bir şeye) dahil etmek |
|
96 |
Phrasals |
mix (one) up in (something) v.
|
(birini bir şeye) katmak |
|
97 |
Phrasals |
frighten (one) in v.
|
(birini/bir şeyi) korkutup içeri sokmak |
|
98 |
Phrasals |
frighten (one) in v.
|
(birini/bir şeyi) içeri girmesi için korkutmak |
|
99 |
Phrasals |
frighten (one) in v.
|
(birini) içeri girmesi için ikaz etmek |
|
100 |
Phrasals |
frighten (one) in v.
|
(birini/bir şeyi) içeri sokmak için gözünü korkutmak |
|
101 |
Phrasals |
ask (one) in v.
|
(birini) içeriye davet etmek |
|
102 |
Phrasals |
ask (one) in v.
|
(birini bir yere) davet etmek |
|
103 |
Phrasals |
ask (one) in v.
|
(birini) içeri/eve/bir yere almak |
|
104 |
Phrasals |
clap (one) in (something or some place) v.
|
birini bir yere/bir şeye (hapse, kodese) tıkmak |
|
105 |
Phrasals |
clap (one) in (something or some place) v.
|
birini bir yere/bir şeye (hapse, kodese) kapatmak |
|
106 |
Phrasals |
clap (one) in (something or some place) v.
|
birini bir yere/bir şeye (hapse, kodese) atmak |
|
107 |
Phrasals |
clap (one) in (something) v.
|
(birinin) ellerini/ayaklarını (kelepçeyle, iple) bağlamak |
|
108 |
Phrasals |
confide in (one) v.
|
(birine) sırrını söylemek |
|
109 |
Phrasals |
confide in (one) v.
|
(birine) güvenip sırrını açmak |
|
110 |
Phrasals |
confide in (one) v.
|
(birine) güvenip sır vermek |
|
111 |
Phrasals |
confide in (one) v.
|
(birine) güvenip içini dökmek |
|
112 |
Phrasals |
count (one) in on (something) v.
|
(birini bir şeye) dahil etmek |
|
113 |
Phrasals |
count (one) in on (something) v.
|
(birinin bir planın, etkinliğin) içinde saymak |
|
114 |
Phrasals |
count (one) in on (something) v.
|
(birine bir şeyde) yer vermek |
|
115 |
Phrasals |
count (one) in on (something) v.
|
(birini bir plana, etkinliğe) katılacakların/dahil olacakların içinde saymak |
|
116 |
Phrasals |
dangle (something) in front of (one) v.
|
(birini bir şeyle) kandırmaya çalışmak |
|
117 |
Phrasals |
dangle (something) in front of (one) v.
|
(birinin) gözünün önünde (bir şey) sallandırıp aklını çelmeye/kandırmaya çalışmak |
|
118 |
Phrasals |
deal (one) in v.
|
(birini) dahil etmek |
|
119 |
Phrasals |
embroil (one) in (something) v.
|
(birini) bir şeye (konuya/tartışmaya) karıştırmak |
|
120 |
Phrasals |
embroil (one) in (something) v.
|
(birini) bir şeye (konuya/tartışmaya) bulaştırmak |
|
121 |
Phrasals |
embroil (one) in (something) v.
|
(birini) bir şeye (konuya/tartışmaya) sokmak |
|
122 |
Phrasals |
encourage (one) in (something) v.
|
(birini bir konunda/alanda) cesaretlendirmek |
|
123 |
Phrasals |
encourage (one) in (something) v.
|
(birini bir konunda/alanda) desteklemek |
|
124 |
Phrasals |
encourage (one) in (something) v.
|
(birini bir konunda/alanda) teşvik etmek |
|
125 |
Phrasals |
encourage (one) in (something) v.
|
(birini bir konunda/alanda) gayretlendirmek |
|
126 |
Phrasals |
engage (one) in (something) v.
|
(bir şeyle) meşgul olmak |
|
127 |
Phrasals |
engage (one) in (something) v.
|
(birini bir şeyin) içine çekmek |
|
128 |
Phrasals |
engage (one) in (something) v.
|
(birini bir şeye) dahil etmek/katmak |
|
129 |
Phrasals |
engage (one) in (something) v.
|
(birini bir şeyle) oyalamak |
|
130 |
Phrasals |
engage (one) in (something) v.
|
(birini bir şeyle) meşgul etmek |
|
131 |
Phrasals |
examine (one) in (something) v.
|
(birinin bir konudaki/alandaki) bilgisini sınamak |
|
132 |
Phrasals |
examine (one) in (something) v.
|
(birini bir konuda/alanda) sınav yapmak |
|
133 |
Phrasals |
examine (one) in (something) v.
|
(birini bir şeyden) sınav yapmak |
|
134 |
Phrasals |
excite (something) in (one) v.
|
(birinde bir şey) uyandırmak |
|
135 |
Phrasals |
excite (something) in (one) v.
|
(birinde bir şeyi) tetiklemek |
|
136 |
Phrasals |
excite (something) in (one) v.
|
(birine bir şey) hissettirmek |
|
137 |
Phrasals |
exercise (one) in (something) v.
|
(birini bir konuda) eğitmek |
|
138 |
Phrasals |
exercise (one) in (something) v.
|
(birini bir şeye) çalıştırmak |
|
139 |
Phrasals |
find (one) in v.
|
(birini) evinde/iş yerinde bulmak |
|
140 |
Phrasals |
find (one) in v.
|
(birini) yerinde (ofisinde, evinde) bulmak |
|
141 |
Phrasals |
hand (something) in to (one) v.
|
(birine ödev/sınav kağıdı ) teslim etmek |
|
142 |
Phrasals |
hand (something) in to (one) v.
|
(bir şeyi birine) teslim etmek/vermek |
|
143 |
Phrasals |
include (one) in (something) v.
|
(birini bir şeye) dahil etmek |
|
144 |
Phrasals |
include (one) in (something) v.
|
(birini bir şeye) sokmak/katmak |
|
145 |
Phrasals |
include (one) in (something) v.
|
(birini bir şeyin) içine/kapsamına almak |
|
146 |
Phrasals |
include (one) in (something) v.
|
(birine bir şeyde) yer vermek |
|
147 |
Phrasals |
let (one) in on (something) v.
|
(birine) gizli/herkesin bilmediği bir sırrı açıklamak |
|
148 |
Phrasals |
let (one) in on (something) v.
|
(birini gizli bir şeye) dahil etmek |
|
149 |
Phrasals |
let (one) in on (something) v.
|
(birini bir şeyin) içine aldırmak |
|
150 |
Phrasals |
let (one) in on (something) v.
|
(birini bir şeye) ortak etmek |
|
151 |
Phrasals |
park (one) in v.
|
(birinin) arabasının arkasına/önüne/çıkışına park etmek |
|
152 |
Phrasals |
park (one) in v.
|
(birinin) arabasını park yerinde kitlemek |
|
153 |
Phrasals |
park (one) in v.
|
(birinin) park yerinden çıkışını engelleyecek şekilde park etmek |
|
154 |
Phrasals |
park (one) in v.
|
(birinin) arkasına/çıkışına/önüne park etmek |
|
155 |
Phrasals |
participate in (something) (with one) v.
|
(biriyle bir şeye) katılmak |
|
156 |
Phrasals |
participate in (something) (with one) v.
|
(biriyle bir şeye) iştirak etmek |
|
157 |
Phrasals |
pass (something) in to (one) v.
|
(birine ödev/sınav kağıdı) teslim etmek |
|
158 |
Phrasals |
pass (something) in to (one) v.
|
(bir şeyi birine) teslim etmek/vermek |
|
Phrases |
|
159 |
Phrases |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
(bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma cehenneme giderim daha iyi |
|
160 |
Phrases |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
(bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma ölürüm daha iyi |
|
161 |
Phrases |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
ölsem (bir şeyi) yapmam |
|
162 |
Phrases |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
ölürüm de (bir şeyi) yapmam |
|
163 |
Phrases |
all in one expr.
|
aynı anda |
|
164 |
Phrases |
in one instance expr.
|
bir defasında |
|
165 |
Phrases |
friendship is one mind in two bodies expr.
|
dostluk aynı düşünceleri paylaşmaktır |
|
166 |
Phrases |
one day in the not-so-distant future expr.
|
çok da uzak olmayan bir zamanda |
|
167 |
Phrases |
we have one suspect in custody expr.
|
gözaltında bir şüpheli var |
|
168 |
Phrases |
one in a million expr.
|
milyonda bir |
|
169 |
Phrases |
almost one in five londoners expr.
|
londralıların neredeyse beşte biri |
|
170 |
Phrases |
no one should be judge in his own cause expr.
|
kimse kendi davasının hakimi olamaz |
|
171 |
Phrases |
no-one is judge in his own cause expr.
|
kimse kendi davasının hakimi olamaz |
|
172 |
Phrases |
one may not be a judge in one’s own cause expr.
|
kimse kendi davasının hakimi olamaz |
|
173 |
Phrases |
ever in one expr.
|
mütemadi olarak |
|
174 |
Phrases |
last one in is a rotten egg expr.
|
sona kalan çürük yumurta |
|
175 |
Phrases |
last one in is a rotten egg expr.
|
son gelen çürük yumurta |
|
176 |
Phrases |
in one body expr.
|
topyekun |
|
177 |
Phrases |
one in half a million expr.
|
yarım milyonda bir |
|
178 |
Phrases |
three in one expr.
|
üçü bir arada |
|
179 |
Phrases |
in (all) fairness (to one) expr.
|
doğrusu |
|
180 |
Phrases |
in (all) fairness (to one) expr.
|
doğruyu söylemek gerekirse |
|
181 |
Phrases |
in (all) fairness (to one) expr.
|
ne yalan söyleyeyim |
|
182 |
Phrases |
in one regard expr.
|
bir açıdan |
|
183 |
Phrases |
in contact with (one) expr.
|
(biriyle) iletişim içerisinde |
|
184 |
Phrases |
in contact with (one) expr.
|
(biriyle) iletişim/temas/irtibat kurmuş |
|
185 |
Phrases |
in contact with (one) expr.
|
(biriyle) iletişime/irtibata/temasa geçmiş |
|
186 |
Phrases |
in the interest of (one) expr.
|
(birinin) yararına |
|
187 |
Phrases |
in the interest of (one) expr.
|
(birinin) menfaatine |
|
Proverb |
|
188 |
Proverb |
in the country of the blind the one-eyed man is king
|
koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler |
|
189 |
Proverb |
in the country of the blind the one-eyed man is king
|
koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi denir |
|
190 |
Proverb |
in the country of the blind, the one-eyed man is king
|
körler ülkesinde tek gözü olan adam kral olur |
|
191 |
Proverb |
in the country of the blind the one-eyed man is king
|
körler ülkesinde şaşılar kral olur |
|
192 |
Proverb |
one cannot be in two places at once
|
on tane elim yok. her yere aynı anda koşamam/yetişemem |
|
193 |
Proverb |
(one) does not wash (one's) dirty linen in public
|
(biri) kirli çamaşırlarını ortaya dökmez |
|
194 |
Proverb |
(one) does not wash (one's) dirty linen in public
|
(biri) her şeyini/özel hayatını herkesin içinde anlatmaz |
|
195 |
Proverb |
(one) has made (one's) bed and (one) will have to lie in it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
196 |
Proverb |
(one) made (one's) bed and (one) has to lie in it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
197 |
Proverb |
(one) made (one's) bed and (one) must lie in it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
198 |
Proverb |
you can't sit in two chairs with one butt
|
aynı anda her yere yetişemezsin |
|
199 |
Proverb |
you can't sit in two chairs with one butt
|
aynı anda bir çok işi yapamazsın |
|
200 |
Proverb |
you can't sit in two chairs with one butt
|
iki şey aynı anda yapılamaz |
|
201 |
Proverb |
you can't sit in two chairs with one butt
|
ikisinden birini seçmesi gerek |
|
Colloquial |
|
202 |
Colloquial |
a one in a thousand chance n.
|
binde bir şans |
|
203 |
Colloquial |
one day in the not-so-distant future n.
|
çok da uzak olmayan gelecekteki bir gün (orta vadede bir gün) |
|
204 |
Colloquial |
four seasons in one day n.
|
bir günde dört mevsim |
|
205 |
Colloquial |
four seasons in one day n.
|
çok hızlı değişen hava |
|
206 |
Colloquial |
four seasons in one day n.
|
tutarsız hava şartları |
|
207 |
Colloquial |
four seasons in one day n.
|
değişken hava şartları |
|
208 |
Colloquial |
four seasons in one day n.
|
gün içinde sürekli değişen hava şartları |
|
209 |
Colloquial |
four seasons in one day n.
|
dengesiz hava |
|
210 |
Colloquial |
one shot in (one's) locker [old-fashioned] n.
|
(birinin) son şansı/fırsatı |
|
211 |
Colloquial |
one shot in (one's) locker [old-fashioned] n.
|
(birinin) tek atımlık/son kurşunu |
|
212 |
Colloquial |
one shot in your locker n.
|
son şansın/fırsatın |
|
213 |
Colloquial |
one shot in your locker n.
|
tek atımlık/son kurşunun |
|
214 |
Colloquial |
anything in it for (one) n.
|
(birinin) herhangi bir kazancı |
|
215 |
Colloquial |
anything in it for (one) n.
|
(birinin) herhangi bir çıkarı |
|
216 |
Colloquial |
anything in it for (one) n.
|
(birinin) çıkarına/yararına olabilecek bir şey |
|
217 |
Colloquial |
have one thing in common v.
|
bir ortak noktası olmak |
|
218 |
Colloquial |
go in one ear and out the other v.
|
bir kulağından girip öteki kulağından çıkmak |
|
219 |
Colloquial |
place all your eggs in one basket v.
|
her şeyini riske atmak |
|
220 |
Colloquial |
get something in one v.
|
bir şeyi anında bilmek |
|
221 |
Colloquial |
get something in one v.
|
bir şeyi ilk denemede bilmek |
|
222 |
Colloquial |
get something in one v.
|
bir şeyi ilk seferde bilmek |
|
223 |
Colloquial |
get something in one v.
|
bir şeyi ilk seferde doğru tahmin etmek |
|
224 |
Colloquial |
get something in one v.
|
bir şeyi hemen çözmek |
|
225 |
Colloquial |
get something in one v.
|
bir şeyi hemen anlamak |
|
226 |
Colloquial |
get something in one v.
|
bir şeyi ilk bakışta anlamak |
|
227 |
Colloquial |
get something in one v.
|
bir şeyi bir bakışta anlamak |
|
228 |
Colloquial |
have got it in (one) v.
|
(birinin) içinde olmak |
|
229 |
Colloquial |
have got it in (one) v.
|
belli bir yeteneğe sahip olmak |
|
230 |
Colloquial |
have got it in (one) v.
|
bir yeteneği içinde barındırmak |
|
231 |
Colloquial |
put (one) in power v.
|
(birini) yönetime/iktidara getirmek |
|
232 |
Colloquial |
clue (one) in v.
|
(birini) bilgilendirmek |
|
233 |
Colloquial |
clue (one) in v.
|
(birine) bilgi vermek |
|
234 |
Colloquial |
clue (one) in v.
|
(birini) aydınlatmak |
|
235 |
Colloquial |
clue (one) in v.
|
(birine) doğru bilgiyi vermek |
|
236 |
Colloquial |
clue (one) in v.
|
(birinin) yanlış bildiklerini düzeltmek |
|
237 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
birinin bir şey yapma yeteneği olmak |
|
238 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapma becerisi birinin içinde olmak |
|
239 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak |
|
240 |
Colloquial |
have it in one to do v.
|
yapma yeteneği olmak |
|
241 |
Colloquial |
have it in one to do v.
|
yapma becerisine sahip olmak |
|
242 |
Colloquial |
have it in one to do v.
|
yapmak birinin içinde olmak |
|
243 |
Colloquial |
have it in one to do v.
|
yapma yeteneğini içinde barındırmak |
|
244 |
Colloquial |
have it in one to do v.
|
yapma kapasitesi olmak |
|
245 |
Colloquial |
have it in one to do v.
|
yapma potansiyeli olmak |
|
246 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapma yeteneği olmak |
|
247 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapma becerisine sahip olmak |
|
248 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapmak birinin içinde olmak |
|
249 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapma kapasitesi olmak |
|
250 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapma potansiyeli olmak |
|
251 |
Colloquial |
in one form or another expr.
|
bir şekilde |
|
252 |
Colloquial |
got it in one expr.
|
doğru tahmin ettin |
|
253 |
Colloquial |
all in one expr.
|
hem ... hem de |
|
254 |
Colloquial |
all rolled in one expr.
|
hepsi bir arada |
|
255 |
Colloquial |
all in one expr.
|
hepsi bir arada |
|
256 |
Colloquial |
in one form or another expr.
|
o veya bu şekilde |
|
257 |
Colloquial |
all in one piece expr.
|
sapasağlam |
|
258 |
Colloquial |
got it in one expr.
|
tam üstüne bastın |
|
259 |
Colloquial |
got it in one expr.
|
tam isabet |
|
260 |
Colloquial |
in one piece expr.
|
tek parça olarak |
|
261 |
Colloquial |
all in one expr.
|
tümü bir arada |
|
262 |
Colloquial |
in one piece expr.
|
tek parça halinde |
|
263 |
Colloquial |
all in one piece expr.
|
tek parça halinde |
|
264 |
Colloquial |
all in one piece expr.
|
zarar görmemiş |
|
265 |
Colloquial |
in one go [uk] expr.
|
bir seferde |
|
266 |
Colloquial |
in one go [uk] expr.
|
bir kerede |
|
267 |
Colloquial |
in one go [uk] expr.
|
bir defada |
|
268 |
Colloquial |
in one go [uk] expr.
|
bir gidişte |
|
269 |
Colloquial |
in one go [uk] expr.
|
bir oturuşta |
|
270 |
Colloquial |
no one in his/her/their right mind would (do something) expr.
|
(bir şeyi yapmak) akıllı işi değil |
|
271 |
Colloquial |
no one in his/her/their right mind would (do something) expr.
|
aklı başında olan hiç kimse (bir şeyi yapmaz) |
|
272 |
Colloquial |
in one hell of a hurry expr.
|
çok acele içerisinde |
|
273 |
Colloquial |
in more ways than one expr.
|
birçok açıdan |
|
274 |
Colloquial |
in more ways than one expr.
|
birden fazla yönden |
|
275 |
Colloquial |
in more ways than one expr.
|
birçok yönden |
|
276 |
Colloquial |
in more ways than one expr.
|
birçok anlamda |
|
277 |
Colloquial |
in more ways than one expr.
|
birden fazla anlamda |
|
278 |
Colloquial |
at/in one go [uk] expr.
|
bir çırpıda |
|
279 |
Colloquial |
at/in one go [uk] expr.
|
bir hamlede |
|
280 |
Colloquial |
at/in one go [uk] expr.
|
tek hareketle |
|
281 |
Colloquial |
at/in one go [uk] expr.
|
aynı anda |
|
282 |
Colloquial |
at/in one go [uk] expr.
|
tek vuruşta |
|
283 |
Colloquial |
at/in one go [uk] expr.
|
aynı zamanda |
|
284 |
Colloquial |
at/in one go [uk] expr.
|
bir kerde |
|
285 |
Colloquial |
at/in one go [uk] expr.
|
tek seferde |
|
286 |
Colloquial |
at/in one go [uk] expr.
|
bir oturuşta |
|
287 |
Colloquial |
got it in one expr.
|
doğru tahmin ettin |
|
288 |
Colloquial |
got it in one expr.
|
tam isabet |
|
289 |
Colloquial |
got it in one expr.
|
tam üstüne bastın |
|
290 |
Colloquial |
you've got it in one [uk] expr.
|
doğru tahmin ettin |
|
291 |
Colloquial |
you've got it in one [uk] expr.
|
tam isabet |
|
292 |
Colloquial |
you've got it in one [uk] expr.
|
tam üstüne bastın |
|
293 |
Colloquial |
in bad with (one) expr.
|
(biriyle) sorunlu |
|
294 |
Colloquial |
in bad with (one) expr.
|
(biriyle) arası kötü/bozuk |
|
295 |
Colloquial |
in bad with (one) expr.
|
(birinin) gözünden düşmüş |
|
296 |
Colloquial |
in bad with (one) expr.
|
(biriyle) arası açık |
|
297 |
Colloquial |
in bad with (one) expr.
|
(biriyle) kötü |
|
298 |
Colloquial |
nothing in it for (one) expr.
|
(birine) bir faydası yok |
|
299 |
Colloquial |
nothing in it for (one) expr.
|
(birinin) eline geçen bir şey yok |
|
300 |
Colloquial |
what's in it for (one)? expr.
|
bundan (birinin) çıkarı ne olacak? |
|
301 |
Colloquial |
what's in it for (one)? expr.
|
(birine) ne faydası var? |
|
Idioms |
|
302 |
Idioms |
a one-in-a-million chance n.
|
milyonda bir ihtimal |
|
303 |
Idioms |
a one in a million chance n.
|
milyonda bir ihtimal |
|
304 |
Idioms |
a one-in-a-million chance n.
|
çok düşük bir ihtimal |
|
305 |
Idioms |
a one in a million chance n.
|
çok düşük bir ihtimal |
|
306 |
Idioms |
a one-in-a-million chance n.
|
çok uzak ihtimal |
|
307 |
Idioms |
a one in a million chance n.
|
çok uzak ihtimal |
|
308 |
Idioms |
a one-in-a-million chance n.
|
yok denecek kadar az şans |
|
309 |
Idioms |
a one in a million chance n.
|
yok denecek kadar az şans |
|
310 |
Idioms |
a one-in-a-million chance n.
|
çok zayıf ihtimal |
|
311 |
Idioms |
a one in a million chance n.
|
çok zayıf ihtimal |
|
312 |
Idioms |
a one-in-a-million chance n.
|
binde bir çıkacak fırsat |
|
313 |
Idioms |
a one-in-a-million chance n.
|
çok zor/zayıf ihtimal |
|
314 |
Idioms |
a one-in-a-million chance n.
|
şansı/fırsatı/olasılığı binde bir olma |
|
315 |
Idioms |
a one in a million chance n.
|
binde bir çıkacak fırsat |
|
316 |
Idioms |
a one in a million chance n.
|
çok zor/zayıf ihtimal |
|
317 |
Idioms |
a one in a million chance n.
|
şansı/fırsatı/olasılığı binde bir olma |
|
318 |
Idioms |
one in the eye for n.
|
kulağına küpe |
|
319 |
Idioms |
hole in one n.
|
tek/ilk seferde başarma |
|
320 |
Idioms |
one in the oven n.
|
anne karnındaki bebek |
|
321 |
Idioms |
one in the oven n.
|
beklenen bebek |
|
322 |
Idioms |
one in the oven n.
|
henüz doğmamış bebek |
|
323 |
Idioms |
put all your eggs in one basket v.
|
tek bir şeye bel bağlamak |
|
324 |
Idioms |
give one the lie in his throat v.
|
yalanını yüzüne vurmak |
|
325 |
Idioms |
leave one in the lurch v.
|
birini yüzüstü bırakmak |
|
326 |
Idioms |
leave one out in the cold v.
|
ihmal etmek |
|
327 |
Idioms |
lie in one v.
|
hakimiyeti altında olmak |
|
328 |
Idioms |
pay one in his own coin v.
|
misilleme yapmak |
|
329 |
Idioms |
stand one in hand v.
|
birini ilgilendirmek |
|
330 |
Idioms |
lie in one v.
|
ait olmak |
|
331 |
Idioms |
stand one in hand v.
|
birini etkilemek |
|
332 |
Idioms |
leave one out in the cold v.
|
boşlamak |
|
333 |
Idioms |
leave one in the lurch v.
|
terk etmek |
|
334 |
Idioms |
leave one in the lurch v.
|
zor durumda bırakmak |
|
335 |
Idioms |
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head v.
|
hiç ihtiyacı/gereği olmamak |
|
336 |
Idioms |
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head v.
|
hiçbir şekilde ihtiyaç/gerek/lüzum duymamak |
|
337 |
Idioms |
be with (one) in spirit v.
|
(biri) hep aklında/kalbinde olmak |
|
338 |
Idioms |
be with (one) in spirit v.
|
(birini) hep yüreğinde/kalbinde taşımak |
|
339 |
Idioms |
be with (one) in spirit v.
|
aklı/yüreği/kalbi/ruhen (biriyle) olmak |
|
340 |
Idioms |
be with (one) in spirit v.
|
sevgilerini/iyi dileklerini göndermek |
|
341 |
Idioms |
dangle a carrot in front of (one) v.
|
bir ödül karşılığında kandırmaya çalışmak |
|
342 |
Idioms |
dangle a carrot in front of (one) v.
|
mükafat vaat ederek bir işi yaptırmaya çalışmak |
|
343 |
Idioms |
dangle a carrot in front of (one) v.
|
bir mükafatla teşvik etmek |
|
344 |
Idioms |
dangle a carrot in front of (one) v.
|
bir ödülle motive etmek |
|
345 |
Idioms |
carry fire in one hand and water in the other v.
|
iki yüzlü olmak |
|
346 |
Idioms |
carry fire in one hand and water in the other v.
|
iki yüzlü davranmak |
|
347 |
Idioms |
catch (one) with (one's) fingers in the till v.
|
suçüstü yakalamak |
|
348 |
Idioms |
catch (one) with (one's) fingers in the till v.
|
para çalarken yakalamak |
|
349 |
Idioms |
catch (one) with (one's) fingers in the till v.
|
para çaldığını anlamak |
|
350 |
Idioms |
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head v.
|
bir şeye zerre kadar ihtiyacı olmamak |
|
351 |
Idioms |
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head v.
|
bir şeye hiçbir şekilde gereksinim duymamak |
|
352 |
Idioms |
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head v.
|
bir şeyin en ufak eksikliğini çekmemek |
|
353 |
Idioms |
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head v.
|
bir şeye kesinlikle lüzum duymamak |
|
354 |
Idioms |
barely put one foot in front of the other v.
|
adım atacak hali olmamak |
|
355 |
Idioms |
hardly put one foot in front of the other v.
|
adım atacak hali olmamak |
|
356 |
Idioms |
stop one dead in one's tracks v.
|
aniden durmak |
|
357 |
Idioms |
stop one dead in tracks v.
|
aniden durmak |
|
358 |
Idioms |
go in at one ear and out at the other v.
|
bir kulağından girip öbüründen çıkmak |
|
359 |
Idioms |
go in one ear and out the other v.
|
bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak |
|
360 |
Idioms |
have one foot in the grave v.
|
bir ayağı mezarda olmak |
|
361 |
Idioms |
complain till one is blue in the face v.
|
başının etini yemek |
|
362 |
Idioms |
talk until one is blue in the face v.
|
bitap düşene kadar konuşmak |
|
363 |
Idioms |
give one lump in one's throat v.
|
boğazını düğümlemek |
|
364 |
Idioms |
have one in the oven v.
|
bebek beklemek |
|
365 |
Idioms |
leave one out in the cold v.
|
birine soğuk yapmak |
|
366 |
Idioms |
have it in one v.
|
beceriye sahip olmak |
|
367 |
Idioms |
have one foot in the grave v.
|
bir ayağı çukurda olmak |
|
368 |
Idioms |
keep one in one's place v.
|
birini yerinde/mevkisinde/görevinde tutmak |
|
369 |
Idioms |
go in at one ear and out at the other v.
|
bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak |
|
370 |
Idioms |
have one foot in the grave v.
|
bir gözü toprağa bakmak |
|
371 |
Idioms |
have one in the oven v.
|
bir bebeğe hamile olmak |
|
372 |
Idioms |
stop one dead in tracks v.
|
donakalmak |
|
373 |
Idioms |
talk until one is blue in the face v.
|
dili damağı kurumak |
|
374 |
Idioms |
stop one dead in one's tracks v.
|
donakalmak |
|
375 |
Idioms |
have one foot in the grave v.
|
gözü toprağa bakmak |
|
376 |
Idioms |
have one foot in the grave v.
|
gidici olmak |
|
377 |
Idioms |
have one foot in the grave v.
|
elden ayaktan düşmek |
|
378 |
Idioms |
have as much chance as a one-legged man in a butt kicking contest v.
|
hiç şansı olmamak |
|
379 |
Idioms |
have it in one v.
|
gerekli cesareti olmak |
|
380 |
Idioms |
put one foot in front of the other v.
|
işleri dikkatlice ve sırasıyla yapmak/kitabına göre yapmak |
|
381 |
Idioms |
make somebody putty in one´s hands v.
|
mum etmek |
|
382 |
Idioms |
be one in the eye for somebody v.
|
kapak olmak |
|
383 |
Idioms |
complain till one is blue in the face v.
|
makineli tüfek gibi konuşmak |
|
384 |
Idioms |
have one foot in the grave v.
|
ölüme yakın olmak |
|
385 |
Idioms |
make somebody putty in one´s hands v.
|
muma döndürmek |
|
386 |
Idioms |
make somebody putty in one´s hands v.
|
muma çevirmek |
|
387 |
Idioms |
have one foot in the grave v.
|
ölüme yaklaşmış olmak |
|
388 |
Idioms |
pay one back in his own coin v.
|
öcünü almak |
|
389 |
Idioms |
have one foot in the grave v.
|
ölmek üzere olmak |
|
390 |
Idioms |
have just one oar in the water v.
|
kafası karışık olmak |
|
391 |
Idioms |
burn one's bridges in front of one v.
|
kendi kendini yakmak |
|
392 |
Idioms |
have just one oar in the water v.
|
salim kafayla düşünememek |
|
393 |
Idioms |
put all one's eggs in one basket v.
|
sermayeyi kediye yüklemek |
|
394 |
Idioms |
complain till one is blue in the face v.
|
sürekli dırdır etmek |
|
395 |
Idioms |
leave one out in the cold v.
|
soğuk davranmak |
|
396 |
Idioms |
have just one oar in the water v.
|
sağlıklı düşünememek |
|
397 |
Idioms |
put one foot in front of the other v.
|
zar zor adım atmak |
|
398 |
Idioms |
put all one's eggs in one basket v.
|
varını yoğunu tehlikeye atmak |
|
399 |
Idioms |
be up to one' ears in something v.
|
(yoğunluktan vb) bir şeye gömülmüş olmak |
|
400 |
Idioms |
have it in one v.
|
yeteneği olmak |
|
401 |
Idioms |
put one foot in front of the other v.
|
zorla adım atmak |
|
402 |
Idioms |
put all one's eggs in one basket v.
|
varını yoğunu riske atmak |
|
403 |
Idioms |
put one foot in front of the other v.
|
(hata yapmamak adına) adımlarını dikkatli atmak |
|
404 |
Idioms |
leave one out in the cold v.
|
yüz vermemek |
|
405 |
Idioms |
be up to one' ears in something v.
|
(bir şeye) gırtlağına kadar batmış olmak |
|
406 |
Idioms |
cut (one) down in (one's) prime v.
|
kariyerinin zirvesindeyken ölmek |
|
407 |
Idioms |
cut (one) down in (one's) prime v.
|
hayatının baharında ölmek |
|
408 |
Idioms |
cut (one) down in (one's) prime v.
|
hayatının en parlak evresinde ölmek |
|
409 |
Idioms |
cut (one) off in (one's) prime v.
|
kariyerinin zirvesindeyken ölmek |
|
410 |
Idioms |
cut (one) off in (one's) prime v.
|
hayatının baharında ölmek |
|
411 |
Idioms |
cut (one) off in (one's) prime v.
|
hayatının en parlak evresinde ölmek |
|
412 |
Idioms |
cut (one) down in (one's) prime v.
|
bir şeyin yarıda kesilmesine neden olmak |
|
413 |
Idioms |
cut (one) down in (one's) prime v.
|
yarıda kesilmek |
|
414 |
Idioms |
cut (one) down in (one's) prime v.
|
en parlak/başarılı döneminde bir engelle karşılaşmak |
|
415 |
Idioms |
cut (one) down in (one's) prime v.
|
en parlak/başarılı dönemi yarıda kalmak |
|
416 |
Idioms |
cut (one) down in (one's) prime v.
|
en güzel zamanların yarıda kalmasına neden olmak |
|
417 |
Idioms |
cut (one) down in (one's) prime v.
|
zirvede bırakmak zorunda kalmak |
|
418 |
Idioms |
hit (one) in the eye v.
|
(birinin) gözünü almak |
|
419 |
Idioms |
hit (one) in the eye v.
|
(birinin) gözünü kamaştırmak |
|
420 |
Idioms |
hit (one) in the eye v.
|
(birinin) ilgisini çekmek |
|
421 |
Idioms |
hit (one) in the eye v.
|
(birinin) gözüne çarpmak |
|
422 |
Idioms |
find (one) with (one's) fingers in the till v.
|
(birini) suçüstü yakalamak |
|
423 |
Idioms |
find (one) with (one's) fingers in the till v.
|
(birini) iş üstünde yakalamak |
|
424 |
Idioms |
find (one) with (one's) fingers in the till v.
|
(birini) para çalarken yakalamak |
|
425 |
Idioms |
find (one) with (one's) fingers in the till v.
|
(birini) iş yerinden para çalarken yakalamak |
|
426 |
Idioms |
find (one) with (one's) fingers in the till v.
|
(birini) iş yerinden para sızdırırken yakalamak |
|
427 |
Idioms |
find (one) with (one's) hand in the till v.
|
(birini) suçüstü yakalamak |
|
428 |
Idioms |
find (one) with (one's) hand in the till v.
|
(birini) iş üstünde yakalamak |
|
429 |
Idioms |
find (one) with (one's) hand in the till v.
|
(birini) para çalarken yakalamak |
|
430 |
Idioms |
find (one) with (one's) hand in the till v.
|
(birini) iş yerinden para çalarken yakalamak |
|
431 |
Idioms |
find (one) with (one's) hand in the till v.
|
(birini) iş yerinden para sızdırırken yakalamak |
|
432 |
Idioms |
catch (one) with (one's) fingers in the till v.
|
(birini) suçüstü yakalamak/basmak |
|
433 |
Idioms |
catch (one) with (one's) fingers in the till v.
|
(birini) iş üstünde yakalamak/basmak |
|
434 |
Idioms |
catch (one) with (one's) fingers in the till v.
|
(birini) para çalarken yakalamak/basmak |
|
435 |
Idioms |
catch (one) with (one's) fingers in the till v.
|
(birini) iş yerinden para çalarken yakalamak/enselemek |
|
436 |
Idioms |
catch (one) with (one's) fingers in the till v.
|
(birini) iş yerinden para sızdırırken yakalamak/enselemek |
|
437 |
Idioms |
have (one) in fits v.
|
(birini) kahkahalarla güldürmek |
|
438 |
Idioms |
have (one) in fits v.
|
(birini) kahkahalara boğmak |
|
439 |
Idioms |
have (one) in fits v.
|
(birini) çok güldürmek |
|
440 |
Idioms |
have (one) in fits v.
|
(birini) gülmekten yerlere yatırmak |
|
441 |
Idioms |
have (one) in fits v.
|
(birini) gülmekten öldürmek |
|
442 |
Idioms |
do (one) in the eye v.
|
(birinin) yoluna taş koymak |
|
443 |
Idioms |
do (one) in the eye v.
|
(birinin) gözünü oymak |
|
444 |
Idioms |
do (one) in the eye v.
|
(birinin) işine çomak sokmak |
|
445 |
Idioms |
do (one) in the eye v.
|
(birinin) işini baltalamak |
|
446 |
Idioms |
do (one) in the eye v.
|
(birinin) hakkını yemek |
|
447 |
Idioms |
point (one) in the right direction v.
|
(birine) doğru yolu/yönü göstermek |
|
448 |
Idioms |
point (one) in the right direction v.
|
(birine) yolu göstermek |
|
449 |
Idioms |
point (one) in the right direction v.
|
(birine) yolu/yönü işaret etmek |
|
450 |
Idioms |
point (one) in the right direction v.
|
(birine) yolu/yönü işaret ederek göstermek |
|
451 |
Idioms |
pay (one) back in kind v.
|
yaptığı kötülüğün karşılığını (birine) aynı biçimde ödetmek |
|
452 |
Idioms |
pay (one) back in kind v.
|
(biriyle) ödeşmek |
|
453 |
Idioms |
pay (one) back in kind v.
|
(birine) misillemede bulunmak |
|
454 |
Idioms |
pay (one) back in kind v.
|
(birine) kısasa kısas yapmak |
|
455 |
Idioms |
pay (one) back in kind v.
|
kana kan/göze göz/dişe diş istemek |
|
456 |
Idioms |
be in good odor with (one) v.
|
(biriyle) arası iyi olmak |
|
457 |
Idioms |
be in good odor with (one) v.
|
(biriyle) iyi anlaşmak |
|
458 |
Idioms |
be in good odor with (one) v.
|
(biriyle) ilişkisi iyi olmak |
|
459 |
Idioms |
be in good odor with (one) v.
|
(birinin) gözdesi olmak |
|
460 |
Idioms |
be in good odor with (one) v.
|
(biriyle) iyi geçinmek |
|
461 |
Idioms |
do something in/at one sitting v.
|
bir oturuşta yapmak |
|
462 |
Idioms |
do something in/at one sitting v.
|
bir seferde yapmak |
|
463 |
Idioms |
be in the bad graces of (one) v.
|
(birinin) gözünden düşmek |
|
464 |
Idioms |
be in the bad graces of (one) v.
|
(birinin) hoşnutsuzluğunu kazanmak |
|
465 |
Idioms |
be in the bad graces of (one) v.
|
(birinin) saygısını kaybetmek |
|
466 |
Idioms |
have (something) in store (for one) v.
|
(biri için bir şeyi) bekletmek |
|
467 |
Idioms |
have (something) in store (for one) v.
|
(biri için bir şeyi) hazır bulundurmak |
|
468 |
Idioms |
catch (one) with (one's) hand in the till v.
|
(birini) kendi iş yerinden/iş vereninden para çalarken yakalamak |
|
469 |
Idioms |
see (one) in hell before (doing something) v.
|
dünyada yapmam |
|
470 |
Idioms |
see (one) in hell before (doing something) v.
|
imkanı yok yapmam |
|
471 |
Idioms |
see (one) in hell before (doing something) v.
|
yapmam imkansız |
|
472 |
Idioms |
see (one) in hell before (doing something) v.
|
alsa yapmam |
|
473 |
Idioms |
want (something) like (one wants) a hole in the head v.
|
(bir şeye) hiç ihtiyacı olmamak |
|
474 |
Idioms |
want (something) like (one wants) a hole in the head v.
|
(bir şeye) hiçbir şekilde ihtiyaç/istek/lüzum duymamak |
|
475 |
Idioms |
want (something) like (one wants) a hole in the head v.
|
(bir şeyi) zerre kadar istememek |
|
476 |
Idioms |
want (something) like (one wants) a hole in the head v.
|
(bir şeye) hiçbir şekilde gereksinim duymamak |
|
477 |
Idioms |
want (something) like (one wants) a hole in the head v.
|
(bir şeyin) en ufak eksikliğini çekmemek |
|
478 |
Idioms |
want (something) like (one wants) a hole in the head v.
|
(bir şeye) kesinlikle lüzum/istek duymamak |
|
479 |
Idioms |
want (something) like (one wants) a hole in the head v.
|
(bir şeye) karşı hiç istek duymamak |
|
480 |
Idioms |
want (something) like (one wants) a hole in the head v.
|
(bir şeyi) hiç ama hiç istememek |
|
481 |
Idioms |
want (something) like (one wants) a hole in the head v.
|
(bir şey) istediği/ihtiyaç duyduğu en son şey olmak |
|
482 |
Idioms |
hold (something) in store (for one) v.
|
(biri için bir şeyi) bekletmek |
|
483 |
Idioms |
hold (something) in store (for one) v.
|
(biri için bir şeyi) hazır bulundurmak |
|
484 |
Idioms |
be looking (one) in the face v.
|
kaçınılmaz olmak |
|
485 |
Idioms |
be looking (one) in the face v.
|
önlenemez hale gelmek |
|
486 |
Idioms |
be looking (one) in the face v.
|
olması/problem yaratması neredeyse kesin olmak |
|
487 |
Idioms |
be looking (one) in the face v.
|
belli olmak |
|
488 |
Idioms |
be looking (one) in the face v.
|
gün gibi ortada/açık olmak |
|
489 |
Idioms |
be looking (one) in the face v.
|
gözünün önünde olmak |
|
490 |
Idioms |
lay (one) out in lavender [obsolete] v.
|
ölü bir bedeni gömülmeye hazırlamak |
|
491 |
Idioms |
lay (one) out in lavender [obsolete] v.
|
(birini) öldürmek |
|
492 |
Idioms |
lay (one) out in lavender [obsolete] v.
|
canına okumak |
|
493 |
Idioms |
lay (one) out in lavender [obsolete] v.
|
fırça atmak |
|
494 |
Idioms |
take (one) in tow v.
|
(birine) yardım etmek |
|
495 |
Idioms |
take (one) in tow v.
|
(birine) yol göstermek |
|
496 |
Idioms |
take (one) in tow v.
|
(birine) rehberlik etmek |
|
497 |
Idioms |
put (one) in a bad mood v.
|
(birinin) keyfini kaçırmak |
|
498 |
Idioms |
put (one) in a bad mood v.
|
(birini) mutsuz etmek |
|
499 |
Idioms |
put (one) in a bad mood v.
|
(birini) kızdırmak |
|
500 |
Idioms |
put (one) in the way of (something) v.
|
(birine bir şeye) ulaşma şansı vermek |
|